Saldırganlık : Bir çok araştırıcı saldırganlığı doğuştan var olan bir dürtü olarak kabul etmektedir. Çocuktaki saldırganlık, çocuğu olumlu davranışlara ve başarıya iten bir güç, bir enerji kaynağı gibidir. Toplumsallaşma bu gücü faydalı alana yöneltir. Burada eğitim ve psikolojik tutum başlıca rolü oynar. Saldırganlığın içe ve dışa yönelik etkisi ile birçok davranış örnekleri görülür. Bu davranışların bir kısmı faydalı bir alana aktarılmamışsa, önemli uyum ve davranış bozuklukları söz konusudur. Küçük çocuklarda kendine dönük saldırganlık, daha çok geçici uyum bozuklukları kabul ettiğimiz tırnak yeme, saç koparma, başını vurma biçimlerinde görülebilir. Daha büyükçe okul çağlarında ve gençlerde intihar benzeri davranışlara yönelmede, öfke ve saldırganlığın dışarı aktarılmadığı hallerde, ebeveyn öğretmen ve arkadaş ile olan anlaşmazlıklarda, çocuk tarafından bir tehdit aracı olarak kendi kendini yaralama veya eziyet etme biçiminde de ortaya çıkabilir. Arkadaş ilişkilerinde vurucu, kırıcı, kavgacı olmak, küfür etmek, hayvanlara eziyet, eşyaları tahrip dışa aktarılan saldırganlık örneklerinden olup önemli uyum ve davranış bozukluklarından sayılmalıdır. İçinde birikmiş saldırganlık hislerini bu şekil dışarı dökemeyen veya faydalı bir alana dönüştüremeyen çocuklarda ve hatta gençlerde bağırıp çağırıp kendini yere atıp tepinme gibi dramatik öfke gösterileri olabilir. Bu durumda kendine ve dışa dönük saldırganlık birbirine karışmıştır. Çoğunlukla saldırganlığın toplumsallaşması, bozuk süren ve cezalandırıcı sert yöntemin hakim olduğu çocuklarda, ebeveyn tutumuna karşı bir teplki olarak veya çeşitli nedenlerle çocukta meydana gelen güvensizliğin giderilmesi için ortaya çıktığı düşünülmektedir. Çocuğun erken gelişiminden itibaren saldırganlığın bir davranış özelliği olarak kullanılması şaka ve arkadaş ilişkilerinde yer alması veya bir başarı aracı olarak kullanılması ileri yaşlarda çocukta ve gençte adetâ bir karakter özelliği biçiminde dönüşebilir. İşte bu durumda saldırganlık çocuğun ve gencin vazgeçilmez bir yöntem ve aracını oluşturur. Birçok önemli davranış bozukluklarında görülen şiddet olayları bu çeşit sadlırganlrktan kaynaklanmaktadır. Toplumsallaşması yeterince olmamış veya topluma aykırı davranışlarda bulunan gençlerdeki saldırganlık ve öfke nöbetleri ile insanlara, her türlü eşyaya karşı girişilen eylemler, psikolojik bakımdan genellikle sıkıntı giderici olarak değerlendirilmektedir.
Spor, dans, müzik benzeri uğraşlarda bulunan çocuk ve gençlerde, saldırganlık dürtülerinin önemli düzeyde deşarj edilerek faydalı alana dönüştürüldüğü kabul edilmektedir.
Okul Uyum Sorunları : İlkokula yeni başlayan çocuklarda gelip geçici veya uzun süreli uyum güçlükleri çok yaygındır. Okula giderken annesinden ayrılmamak, sınıfta duramamak, altını ıslatmak veya kirletmek, ağlamak, derste birşeyler yemek, gezinmek gibi bir kaç günden birkaç haftaya kadar geçen süre içinde bu uyumsuzlukların düzelmesi beklenir. Eğer bunlar devam ediyorsa çocukta önemli sorunlar vardır. Zekânın yeterli olup olmadığı en başta gelir. Toplumsallaşmanın yetersizliği veya basit terbiye, görgü sorunları bunu izler. Özel bir konu da okul fobisi dediğimiz okula gitmeyi reddeden, okula gitmekten korkan çocukların gösterdiği uyumsuzluktur. Bütün uğraşlara rağmen bir çocuk okula gitmekten korkuyorsa konuyu ciddî olarak ele almak gerekir. Burada esas sebebin okuldan korkmayı gerektirecek bir durum değil de, anneden ayrılma korku ve sıkıntısı olduğu bilinmelidir. Okulla ilgili uyum sorunlarının önemli bir kısmı da okul başarısızlıklarıdır. Burada öğrenme ve sınav alanındaki başarısızlıklar yanısıra, okul kurallarına uymama veya okulun düzenine aykırı hareket etme söz konusudur. Küçük yaştaki öğrenciler için basit yaramazlıklar büyükçe çocuklar için kabahatlar ve gençler için de bazen suç olarak değerlendirebileceğimiz o-kul uyumsuzlukları, sınıfın düzenini bozma, kavga çıkarmak, okul eşyasına zarar vermek, okulu asmak gibi pek çok belirtilerle görülebilir. Daha başlangıcından bu gibi ‘uyumsuzlukların temelinde olumsuz dürtülerin veya psikolojik nedenlerin yattığını farkeden öğretmen ve aile bu uyumsuzlukların çoğu zaman çaresini bulabilir. Basit disiplin önlemleriyle bunların tümünü gidermek mümkün değildir.
Psikolojik açıdan okul uyumsuzluklarında dikkat edilecek husus şudur: Evden okula aktarılan çocuk öğretmeni ana-boba gibi görmek ister. Gerçekten de öğretmenin okuma yazmayı öğretmekten belki de daha önemli bir görevi, çocukla duygusal ilişki kurmak, bir tür anne baba modeli olarak çocuğun duygusal doyum ve psikolojik gelişimini sağlamaktır. Öğretmenin kendi davranışları ile çocuk için uygun bir benimseme örneği teşikil etmesi gerekir.