Çocuğun normal gelişmesinde, ilk yaş içinde çevredeki insan ve eşyalarla ilişki kurduğu görülür. Buna obje ilişkisi denir. Özellikle anne-çocuk arasındaki ilişki bu dönemin en önemli olayıdır. 1 yaşı tamamlayan çocuk yürümeye ve konuşmaya, el becerilerini geliştirmeye başlar. Amaca yönelik hareketler belirginleşir. Odanın ve evin içini dolaşmaya, etraftaiki eşya ve insanları keşfetmeye, tanımaya yönelir.
Böylece çocuk ev içi düzenin kurallarıya, engellemelerle yüzyüze gelmiş ve bunları öğrenmeye başlamıştır artık. İlk 2-3 yaş içersindeki bu aşamaya toplumsallaşma başlangıcı diyebiliriz. Sokağa bırakılan veya yuvaya gönderilen 4-5 yaşındaki çocukta bu toplumsallaşmada artık sadece ev içi kurallar değil, asıl toplumun kuralları da geçerli olacaktır. İlkokula başlayan çocukta ise okul kuralları ve dolayısıyla toplum için geçerli standartlar çocuğu bir düzene sokacaktır. Ergenliğe kadar süren bu dönemde çocuğu topluma alıştıran bu aşamaya toplumsallaşma diyoruz. Bu gelişme içersinde çocukta içten gelen dürtülere ve dıştan gelen çeşitli etkilere karşı bir biçim alma, tavır takınma ve bir tepki gösterme söz konusudur. Bu tepkilerin tümüne davranış denir. İşte çocuğun davranışları gerek kendisi için, gerekse çevresi içîn yararlı, uygun ve olumlu amaca yönelmiş davranışlarsa çocuk uyum sağlayabilmiş demektir. Eğer bunlarda aksaklık, bozukluk varsa o zaman çocukta uyumsuzluk var denir. Bu uyumsuzluklar her yaş ve gelişme basamağında yeni gelişme ve değişmelere bağlı olarak kısa süreli, gelip geçici olabilir. Ama sonunda uyum sağlanır. Bu doğal bir durumdur. Ancak gelip geçici olması beklenen bir çok uyum güçlüklerinin uzayıp gitmesi ve çocukta yerleşmesi önemli uyum bozukluklarını oluşturur Meselâ ilk yaş içindeki parmak emme yıllar boyu sürerse bu önemli bir uyumsuzluk sayılır. Diğer taraftan 7-8 yaşına kadar görülebilen çeşitli uyum güçlükleri dafıa ileri yaşlarda da devam ediyorsa veya büyük çocuklarda toplum kurallarına aykırı davıanışlar belirginleşip süreklilik kazanıyorsa, bunlar da davranış bozuklukları adını alır. Bu açıklamalara göre çocuğun gelişim aşamaları göz önünde tutularak sıklıkla görülen uyum ve davranış bozukluklarını özetleyelim.
Bebeklik döneminde anne-çocuk ilişkisinin iyi kurulamamasınm özellikle annedeki ruhsal gerginliklerin ve ev içi geçimsizliklerin neden olduğu sinirlilik, ağlama, huzursuzluk, uyku bozuklukları, meme almada güçlük gibi birçok uyumsuzluklar görülebilir. Bu uyumsuzlukların bir kısmı çocğun bedensel işlevlerindeki aksaklıkla da ilgili olabilir. Bunlar içersinde bebeğin kusması, karın sancıları ve bebeklik egzemaları önemli olup, daha çok psişik nedenli bozukluklardır.
Bebekliği izleyen ve büluğa kadar süren dönem içersindeki çeşitli uyumsuzluklar çok daha kapsamlı olup aşağıda özetlenmiştir.
Parmak emme : Bebek çeşitli nedenlerle parmaklarını ağzına götürüp emebilir. En fazla baş parmağını emer. Bazen ayak parmaklarını da ağzına götürüp emdiği görülebilir. Psişik doyumsuzluk, bedenini tanıma ve keşfetme, haz duyma gibi nedenlerle açıklanan veya hiçbir nedene bağlanamayan bir belirti olarak kabul edilebilir. İlk 1 yaş içinde parmak emime normal sayılabilirce de, çok sık tekrarladığı veya ileri yaşlarda da devam ettiği taktirde incelenmesi ve bir çare aranması gerekir. Büyük çocuklarda görülen parmak emmede, bebeklite anne-çocuk ilişkisinin olumlu düzeyde geçmemiş olduğu ve çocukta güven hissinin iyi gelişmediği kabul edilmektedir. Bu görüşe göre bebeklikte, özellikle uykuya dalarken annenin çocuğun yanında olması, beslerken çocuğu kucağında tutması gibi önlemler tavsiye edilmektedir.
Tırnak yeme : Çoğu zaman ruhsal gerilim içinde bulunan sıkıntılı, heyecanlı veya kızgınlık hislerini açığa vuramayan çocuklarda tırnak yeme, tırnak kemirme önemli bir uyumsuzluk olarak görülmektedir. 8-10 yaşları arasında daha sık rastlanır. Yetişkinlik çağında da sürebilir. Bastırılmış saldırganlık dürtüsünün etkisi ile ortaya çıktığı kabul edilmektedir. Tedavisi gerekir.
Saç Koparma : Çocuğun kendi saçlarını büküp çekmesi, yolması, koparması kız çocuklarda daha çok görülen önemli bir uyum bozukluğudur. Çocukluğun erken dönemlerinde anne-çocuk ilişkisinde- ki duygusal yetersizlikler ve buna bağlı ruhsal gerginlikler ile ortaya çıktığı kabul edilen saldırganlık dürtüsü mide ve barsaklarda yumaklar yaparak hayatî önemde, tehlikelere neden olabilir. Beyin gelişmesi geri kalmış çocuklarda veya şizofreni başlayan gençlerde de saç koparma görülebilir.
Yalan : Çocukların gerçek dışı konuşmaları çok sık görülen bir durumdur. Burada büyük insanda olduğu gibi, hemen yalan deyimini kullanmak doğru değildir. Çünkü çocuk yaşının küçüklüğü oranında gerçeklerden uzaktır. Büyüdükçe ve geliştikçe gerçeği tanımaya, öğrenmeye başlayacak ve kendisinde gerçeklik duygusu gelişecektir. Bu nedenle küçük çocukta hemen yalandan söz etmek doğru değildir. Oyun sırasında mızıkçılık yapan bir çocuk sık sık gerçek dışı sözler edebiilir veya psikolojik ihtiyaçlardan, sık sık gerçek olmayan fikir ve sözlere sığınabilir. Cezadan, dayaktan korkarak yalan sayılabilecek sözler çocok tarafından sarfedilebilir. Ayrıca çocuk, kurduğu hayalleri gerçekmiş gibi ifade edebiir. Bazen de çocuksu denemelerle veya oyun gibi kandırmalarla gerçek dışı sözler ederek büyüklerin eğilimlerini öğrenmek isterler. Bütün bunlarda çocuğun gerçekle gerçek olmayanın arasındaki fark ve önemi ayırdedebilme düzeyine varmamış olması başlıca nedendir. Bir de ana-babanın söylediği yalanlara bakarak çocuğun da yalan söylemesi ve bunu benimseyerek alışkanlık haline getirmesi mümkündür. Bir çocuğun gerçeğe uygun olmayan sözler sarfetmesinin ne zaman doğal karşılanacağı ve ne zaman yalan kaıbul edilebileceği çocuğun zekâsı, gelişmesi ve yaşı ile değerlendirilebilir. Ayrıca sözü edilen konu da önemlidir. Çocuğun hiç değilse okul çağına girdikten sonra yaşantısı ile ilgili bir çok konuda gerçek duygusunun gelişmiş olması doğal olarak beklenir. Daha büyük çocuklarda ve gençlerde gerçeğe uygun olmayan sözler,artık yalan niteliği kazanmıştır bunları sıkça kullanılması ve bir alışkanlık haline gelmesi önemli bir bozukluk olup daha çok davranış bozuklukları gösteren ve suça yönelen çocuklarda görülür.
Çalma : Erken çocukluk çağından itibaren bir şeyi izinsiz alma sık görülen bir durumdur. Çocuğun bu davranışı bazen sadece bir terbiye sorunu ‘kabul edilerek, basitçe çalma diye de nitelendirilmiştir. Halbuki çocukta gerçek çalmadan söz edebilmek için mülkiyet duygusunun ve kavramının gelişmiş olmasına bakmak gerekir. Bu da ancak 7-8 yaşlarından sonra gelişmeye başlar. Oyun çağındaki kü- çü çocuk birçok oyuncağın kendisine ait olup olmadığını bilmekle beraber değeri hakkında bir fikri yoiktur. Kendi oyuncaklarını bırakır, unutur, sonrada başka çocukların oyuncaklarını alır. Bunlar istendiğinde kendisininmiş gibi geri vermek istemezler. 6-8 yaşlarında hatta daha büyükçe çocuklarda annesine veya babasına ait saat, mücevher, para gibi kıymetli bazen de kıymetsiz eşyaları gizlice alıp saklamak seyrek olmayan bir davranıştır. Aile içinde önemli bir olay sayılan böyle bir durumda çocuğun hırsızlığa başladığı, çaldığı sanılır. Oysa burada annesinden veya babasından yeterli sevgiyi sağlayamayan çocuğun onlara ait bir eşya ile tatmin yolu araması söz konusudur. Böyle bir durumda çocuğun sevgi ve şefkat ihtiyacının keşfedilmesi ve giderilmesi gerekir. Çocukların kendi aralarındaki oyunlarında, oyuncak veya okul aracının gizlice alınıp saklanması sonra da geri verilmemesi, unutulması veya unutturulması önceleri şaka veya bir oyun olan bu davranışı, gerçek anlamda çalmaya kadar götürebilir.